Tarık Beyhan
Laik Devletin İmam-Hatip Liseleri
Ana fikri baştan belirteyim: Ortaokulu imam-hatip lisesinde okumuş biri olarak İHL’lerin devlete köle yetiştirme amacıyla devlet tarafından desteklendiğini düşünüyorum.
Benim okuduğum okul diğer imam-hatiplerden biraz farklıydı. Karma eğitim görüyorduk. Arapçanın yanında 3 farklı yabancı dil (İngilizce, Almanca ve Fransızca) seçeneği vardı. Din dersinde felsefe öğrenip, Türkçe dersinde dünya klasikleri okuyorduk. Buna rağmen Sünni İslam ideolojisiyle harmanlanmış bir eğitim alıyorduk. Dinin devlet için bir araç olarak kullanılmasında Sünniliğin katkısı çoktur. Özellikle Hanefi ve Hanbeli mezhebi hukukçuları devletin bekasına çok önem verir.[i] İmam-hatipler bu Sünni geleneğin resmi eğitim kurumları olma vasfı taşır.
İmam-hatipler kuruluş tarihlerinden itibaren iktidarların oyuncağı oldu.[ii] 1924 yılında, din adamlarının cumhuriyetin kuruluş felsefesine bağlı olması için bu meslek okulları kuruldu. Yani, bu okullar da tüm devlet okulları gibi ideolojik formasyon için kuruldu. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine bağlı din adamları yetiştirme konusunda başarılı olamayan İHL’ler, Menderes döneminden itibaren muhafazakâr sağın yuvası olma amacında başarıya ulaştı. Sağ hükümetler tarafından oy deposu olarak ve komünizmle mücadele için kullanıldı. Kenan Evren, -dilinden ayetleri düşürmemesiyle aynı nedenle- komünizm ve anarşi ile mücadele merkezleri olarak imam-hatipleri destekledi. Hatta darbe sonrası 1985’te açılan ilk iki imam-hatipten biri “bölge halkının etnik yapısı, anarşi ve terörün bölgede yoğunluğu” nedeniyle Tunceli’de açıldı.
“Laik” Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşundan bu yana dini bir hükmetme aracı olarak kullandı. Diyanet İşleri Başkanlığını da bu nedenle kurdu ve koruyor, imam hatipleri de. 12 Martçıların ve 28 Şubatçıların bu okullara karşı aldığı tavrın esas nedeni bu okulların dini okullar olması değildi. Asıl sebep, bu okulların ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar onların istediği devlete değil, muhafazakâr sağ ve milli görüş çevresinin istediği devlete taptıran bir eğitim vermesiydi.
Bugün hükümetin gayrimüslimleri bile zorunlu olarak İHL’lere göndermesinin nedeni, muhafazakâr, devletçi, milliyetçi bir kitle yaratmak. Bu kitlenin, hükümetin onayladığı din adamlarının medya yoluyla verdikleri fetvalara birebir uyacak bir kitle olması amaçlanıyor. Din ile insan kandırmak dünyanın en kolay şeylerinden biri. Bu şekilde kandırılıp, devletle ilgili tek sorunun İslami usullerle yönetilmemesi olduğuna inanmış, bu inancından büyük zorluklarla kurtulmuş biri olarak söylüyorum bunu. Hükümet dinin bu gücünü bildiği için, kendi amaç ve isteklerine uymayan tüm tarikat ve cemaatleri de fişliyor. Kısacası hükümet, tüm eski iktidarlar gibi kendisine tapacak yeni nesli, kendisi yaratmaya çalışıyor.
Velhasılıkelam, imam-hatipler dini özgürlükleri korumak için değil tam tersine din ile tutsaklık yaratmak amacıyla devlet tarafından destekleniyor.
İnsanlar devlete tapabilirler. İnsanların geri zekâlı olabilmeleri bu yazının konu aldığı sorun değil. Fakat devletlerin kendilerine tapacak insan yetiştirmek için okul açmaları bir sorun, hele ki o eğitimi istemeyen kişilerin vergileriyle. Bütün devlet okullarını özelleştirmeyi beceremiyorsak, en azından dini devletin tekelinden çıkaracak bağımsız dini okulların kurulmasını sağlamalıyız.[iii] En kısa zamanda da Tevhid-i Tedrisat kanunundan kurtulmalıyız.
Yoksa en az birkaç kuşak daha, “öğrendiklerinden kurtulmayı öğrenmek” için tüm hayatını harcayacak.
i. Osmanlı döneminde de din devletin otoritesi için önemli bir araçtı. Bazı padişahlar şeyhülislamlara -ve ulemaya- karşı kendini gerçekten sorumlu hissederken, bazısı ise devletin –yani yöneten insanların- çıkarları doğrultusunda şeyhülislamlardan temel İslam hukukuna aykırı fetvalar almıştır. “Milli mücadele” yıllarında da benzer durum yaşandı. Padişah kendisi için fetvalar çıkartırken, Mustafa Kemal de kendisi ile ilgili olumlu fetvalar çıkartıyordu.
ii. Osmanlı’nın son dönemlerinde odağında pozitif bilimin olduğu okullar gelişmeye başlayınca, din, genel kültür ve bilim eğitimlerini birlikte veren medreseler artık sadece din eğitimine odaklanmış, kültür eğitimi de veren merkezlere dönüştü ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla birlikte azınlık okulları ve misyoner okulları gibi kapatıldı. Buna rağmen, bugün anlatılanın aksine “CEHAPE ZİHNİYETİ” bütün din eğitimini sonlandırmadı.
Cumhuriyet döneminde İHL’lerin temeli 1924’te atıldı. “İmam hatip mektepleri” adıyla “aydın ve cumhuriyete bağlı” din adamı yetiştirmeyi amaçlayan ortaöğretim okulları kuruldu. Hala Osmanlı dönemindeki din algısının baskın olması nedeniyle öğrenci sıkıntısı çeken bu okullar 1930 yılında kapanıp yerini Diyanet İşlerine bağlı kuran kurslarına bıraktı. 1949 yılında bu kursların yetiştirdiği din adamlarının cumhuriyet ile bağının zayıf olduğu ve gerici oldukları gerekçesiyle MEB’e bağlı imam-hatip kursları kuruldu.
Demokrat Parti iktidarı sırasında bugün ki İHL’lerin temeli atıldı. Cumhuriyetin başında din adamı yetiştirmek için kurulan İHL’lerin kültür dersleri içerikleri artırıldı, 7 yıllık ortaokul ve lise eğitimi haline dönüştürüldü. Bununla birlikte fark derslerini verenler istedikleri üniversite bölümüne gitme hakkı kazandı. 27 Mayıs darbecileri İHL’leri kapatmayı gündemlerine alsalar da uygulamaya geçirmediler. 3. İnönü hükümetleri döneminde de İHL’ler kapatılmadı hatta din eğitimine bolca önem verildi. 12 Mart Muhtırası’na kadar İmam-Hatip’lere dokunulmadı, hatta hep geliştirildi. 12 Mart sonrası ise ortaokul bölümleri kapatılıp, meslek okulu statüsüne geri döndürüldüler ve üniversitede bölüm kısıtlamaları getirildi.
1974 CHP-MSP hükümeti sırasında ortaokul bölümleri tekrar açıldı ve sayıları çoğaltıldı. İslam geleneğinde “din adamlığı” pozisyonları erkekler için olduğu için İHL’ler sadece erkeklere özel açılmıştı. 1976’da bir velinin kızını İHL’ye sokmak için verdiği çaba sonucu Danıştay kararıyla İHL’ler herkese açık hale geldi ve bu sayede artık meslek okulu olmaktan tamamen çıkıp, din eğitimi verilen okullara dönüştü. 12 Eylül darbecileri bir kanun değişikliğiyle İHL’lerin üniversiteye girişinin önündeki engelleri kaldırdı. 28 Şubat döneminde İHL’ler önceden değindiğimiz gibi 12 Mart muhtırası ile aynı uygulamalara maruz kaldılar. 2012 yılına varıldığında, 28 Şubat düzenlemelerinin hepsi ortadan kaldırılmıştı.
iii. İHL’lerin yaklaşık %65’i tamamen halk tarafından inşa edilip, eğitime hazır hale getirildi. Sadece kadarı tamamen devlet tarafından yaptırıldı. Yani sivil toplum kendisi bu işi görebilecek durumdadır.
25/08/2014
Bu makale 37141 kişi tarafından okundu.