Güven Çetin

Siyasal Muhalefete Dönüşemeyen Toplumsal Muhalefet

Güven Çetin
Türkiye toplumu son 18 yıldır toplumsal muhalefeti siyasal muhalefete dönüştürebilme kabiliyetinden uzak bir çizgidedir. 18 yıldır iktidarını sürdüren AK Parti, kamu kurumlarının tamamını siyasallaştırmasının bir sonucu olarak her alanda yalnızca iç siyasete yönelik bir kendince yönetim modeli geliştirme çabası içerisindedir.

Türkiye tarihinin 40 yıllık yakın siyasi geçmişini iki bölüme(1980-2002 , 2002-2020) ayırarak incelediğimizde; ilk 22 yıllık dönemde askeri darbeler, ekonomi krizleri, siyasi krizler vs. toplumun genelini ilgilendiren ve etkileyen konularda toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan bireyler derinlemesine değerlendirme yapabiliyor ve ilk seçimde iktidarın değişmesi gerektiğinde karar kılabiliyorlardı.

Yakın tarihimizin ilk döneminin (1980-2002) başına gittiğimizde askeri darbe yaşanmış, darbeci bir iktidarın kontrolündeki ekonomi kötü ve gittikçe kötüye gidiyor, ülkede demokrasinin varlığından ve özgürlüklerden söz etmek mümkün değilken dönemin cunta yönetimi ve cuntacı muktedirlerin toplumu değiştirme ve dönüştürme ideallerine yanıt olarak yaklaşık 2 yıl sonra 1983'te cuntacıların politika belirleyicilerine rağmen, üstelik aynı dönemde yapılan anayasa referandumunda iktidara yüzde 91 gibi büyük bir destek verilmişken, toplumsal muhalefet bir "görünmez el" marifetiyle kendiliğinden oluşmuş, siyasal iktidarın değişmesi gerektiği ortak kanaatine varabilmiş ve ülkenin temel ekonomi ve siyasal dinamiklerinin kodlarının değişmesi sürecini başlatacak siyasal muhalefete dönüşebilmiştir.

1987 yılına gelinceye kadar Turgut Özal'ın Türkiye ekonomisini dünyaya açma politikalarına ve siyasi yasakların kısmen kalkmasına rağmen; başka bir değişle dönemin mevcut siyasal iktidarı özgürlükler ve demokrasi adına önemli adımlar atmış olmalarına ve önemli başarılar elde etmelerine rağmen başka bir çok nedenden dolayı oluşan toplumsal muhalefeti ikna edememiş ve önceki seçimde aldığı yüzde 45'lik oy oranı yüzde 37'ye gerilemiştir.

Yaklaşık olarak 1990 yılında iyice belirginleşen siyasi krizler karşısında da toplumsal muhalefet 1991 yılında iktidar partisinin değişmesi gerektiğinde hemfikir olmuş ve siyasal iktidarı bir genel seçimle değiştirmiştir.

1991-2002 yılları arasında DYP,DSP,SHP,CHP,ANAP,REFAH,MHP,... partilerinin kombinasyonları ile kısa süreli koalisyon iktidarları kuruldu; ekonomi krizleri, yolsuzluklar, siyasi krizler, MGK müdahaleleri vb. daha bir çok gelişme sonucu siyasal iktidar el değiştirmiştir. Elbette bu süreçte bir çok faktör belirleyici olmakla birlikte kendilerini ülkenin asıl sahibi ve kendilerinden olmayanları da ülkenin üvey evladı olarak gören cuntacı zümrenin politika belirleyicilerine rağmen toplumsal muhalefet siyasal muhalefete dönüşebiliyor ve ilk seçimde siyasal iktidarı değiştirebiliyordu.

Yakın tarihimizin ilk döneminin sonlarında yaşanan siyasi ve ekonomi krizlerin akabinde toplumsal muhalefet daha kararlı bir şekilde oluşmuş, 2002 yılında siyasal muhalefete dönüşerek, cuntacı politika belirleyicilerin gösterdiği istikametten farklı olarak siyasal iktidarı değiştirebilmiştir.

Yakın tarihimizin ikinci döneminin (2002 sonrası); ilk yıllarında bir çok yapısal reform gerçekleşti, ülke ekonomisi dünya ülkelerinin ekonomileri arasında belirginleşti, Türkiye altyapı ve üstyapıda bir dönüşüm yaşadı. Cuntacılar her fırsatta, bir şekilde iktidarı alaşağı etme hesapları yapıyorlardı, iktidar partisinin kapatılması girişimi vs. daha bir çok girişimde bulunsalar da toplumsal muhalefeti kendi lehlerine dönüştürme kabiliyetine ulaşamadılar... Bunda iktidar partisinin politika belirleyicilerinin elbette büyük payı vardır, çünkü her duruma karşı adeta hazırlıklıydılar...

İktidar partisi, son 10 yılda yaptığı yasal düzenlemeler ve toplumsal algı ile cuntacıları ülke siyasetinde pasifize etmekle birlikte, bir program dahilinde bütün siyasal dinamikleri kendine bağımlı hale getirme hesapları ve planları yapıyorlardı, bu planlarında büyük oranda başarılı oludular.

İktidar partisinin cemaatlerle işbirliğine gitmesiyle başlayan süreçte yapısal reformlar gerilemeye başladı, çıkarılan yasalar muğlak yasalar ve kişisel yasalar olmaya başladı, eğitimde zaten hiçbir zaman bir sistem geliştirilemedi, ülke ekonomisine olan güven hem iç piyasalarda hem de dış piyasalarda zayıflayarak yok olma noktasına geldi, hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşıldı ve "fiili duruma uyum" niteliğinde bir sistem geliştirilerek nihayetinde 2017 yılında yeni anayasa referandumu gerçekleşti ve fiili durum anayasallaştı.

Yeni anayasayla birlikte Türkiye dünya hukuk devleti endeksi, özgürlükler endeksi, basın özgürlüğü endeksi, demokrasi endeksi gibi bir ülkenin dünyadaki saygınlığını pekiştirecek tüm sıralamalarda gerilemeye devam ederek en son sıralara kadar düştü.

Yakın tarihimizin ikinci döneminin sonlarında yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, üstelik oluşan koşullar daha önce iktidarın değişmesini gerektiren koşullardan daha da ağır ve kalıcı olurken toplumsal muhalefetin siyasal muhalefete dönüşerek iktidarın değişmesini sağlayacak seçmen çoğunluğuna ulaşamaması düşündürücüdür.

2002-2020 döneminde ülkedeki tüm olumsuzluklara rağmen seçimlerde siyasal iktidarı değiştirecek, siyasal muhalefete dönüşebilen bir toplumsal muhalefet oluşmamıştır. Ancak ülkenin tüm seçmenlerinde mevcut iktidar uygulamalarından şikayet etmeler, mutsuzluk, geleceğe dair kaygı,... oldukça yüksek bir orandadır. İktidar partisi seçmenlerinin büyük bir oranında da sosyal, siyasal ve ekonomik hayata dair şikayetleri varken, reelde oluşan muhalefetin seçim sandığına yansımamasının gösterilen nedenlerinden biri de muhalefetin yetersiz oluşu şeklindeki genel kanaattir. Bu kanaate varan seçmenler, iktidarın yönetim modeline ve performansına itiraz ederken aynı zamanda muhalefetten de şikayet etmektedirler, elbette bunda siyasal iktidar politika belirleyicilerinin topluma pompaladıkları algının etkisi vardır.

Toplum genelinde oluşan "Muhalefetin yetersizliği" algısının temel nedeni; muhalefet partilerinin ülke genelinde dağınık olan toplumsal muhalefeti siyasal muhalefete dönüştürecek frekansları yakalayamamasından kaynaklanmaktadır. Bunun temel nedenleri arasında oluşmuş siyasi gelenekler, keskin ideolojik farklılıklar ve iktidarın sürekli toplumu kutuplaştırma politikasıdır. Böylece siyasal iktidar toplumda oluşan muhalefeti çeşitli toplumsal farklılıklar ve algılar üzerinden kutuplaştırarak bir noktada yoğunlaşmasını önleyecek şekilde yönlendiriyor ve yönetirken, kendi seçmen kitlesini de konsolide etmeyi başarıyor. Şüphesiz bu iktidar adına kendi hesapları açısından büyük bir başarıdır, muhalefet adına da bir tür beceriksizliğin açık bir göstergesidir.

2019 sonralarına gelinceye kadar birer dernek gibi faaliyetlerini yürüten onlarca meclis dışı parti vardı. 2019 sonlarından itibaren gündemi kısmen meşgul edebilen 2 yeni siyasi parti Türkiye siyasi hayatına dahil oldu. Yıllardır meclis dışı olan siyasi partilerin bir başarı sağlamaları toplum genelinde birer mucize olarak görülmekle birlikte bu partilerin seçim dönemlerinde genel başkanlarını AK Parti ve CHP üzerinden meclise gönderme çabaları doğal olarak seçmen algısında güvensizlik doğurduğundan birer alternatif olarak görülmeleri mümkün görülmüyor.

Yeni kurulan DEVA Partisi ve Gelecek Partisi ülke gündeminde yer edinebilirken, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sn. Ahmet Davutoğlu'nun eski AK Parti Genel Başkanı olması ve AK Parti'den ayrılıncaya kadar her mecrada AK Parti'nin tüm politikalarının ateşli savunucusu olduğundan toplumsal muhalefet için bir tercih olmaktan oldukça uzaktır.

DEVA Partisi Genel Başkanı Sn. Ali Babacan, Ak Partili yıllarında gerek parti içi muhalefeti, gerekse ülkeye faydası olmayan AK Parti uygulamalarının savunucusu olmama ve bu çizgisinde ısrarcı olması dolayısıyla; ayrıca Deva kurucular kurulu üyeleri listesinde büyük oranda yeni siyasetçilere yer vermesi, bu listede yer verdiği eski siyasetçilerin geçmişlerinin temiz olması ve başka bir çok faktörden dolayı hem yeni kurulan partilere göre daha avantajlı bir pozisyonda hem de parti programında özgürlüklere geniş yer vermesi, toplumu kutuplaştırmayan biz çizgide durması ve geçmişte ülke ekonomisi yönetimindeki başarıları ile toplumsal muhalefet için alternatif olabilmektedir.

Toplumsal muhalefetin kronik hastalıkları büyük oranda ideolojik olup, dünya gerçeklerini görememe şeklindedir. Bu gelenek içerisindeki muhalefetin yeni kurulan 2 partiye bakış açısı ve beklentisi, iktidar oylarının bölünmesi şeklindedir. Benzer şekilde seçmen kitlesini çeşitli saiklerle konsolide etmeyi başaran iktidar partisi de ekonomik olarak kendisine bağımlı hale getirdiği seçmen kitlesine güvendiğinden yeni kurulan partilerin muhalefet partilerinden oy koparması hesapları yapmakla birlikte kendi içinde oluşan muhalif seçmenini kaybetme korkusu yaşarken seçim matematiği doğrultusunda süreci yönetme gayreti içerisindedir. Şüphesiz hem iktidar partisinin hem de muhalif partilerinin yeni partilerle ilgili hesapları kendi bağımlı(kemik oy) seçmen kitleleri değil, kararsız olan seçmen kitlesi ve her seçimde kararı değişebilen seçmen kitlesi üzerinedir.

Türkiye toplumunda oluşan toplumsal muhalefeti bir noktada yoğunlaştıracak frekansları yakalayarak siyasal muhalefete dönüştürecek potansiyele sahip olan tek parti kanaatimce DEVA Partisi'dir. DEVA partisinden zamanın ruhunu okuyabilen çalışkan kadrolar oluşturması beklenmektedir. DEVA Partisi, şimdiye kadar ki çizgisini koruyarak sürdürme başarısı gösterebilirse; araçlar ve koşullar farklı olsa da ülke ekonomisi ve ülkede özgürlükler konusu Özal dönemi öncesi ile benzerlikler gösterdiğinden, Özal dönemine benzer şekilde toplumsal muhalefeti siyasal muhalefete dönüştürme potansiyeli oldukça yüksektir.

Toplumsal muhalefetin siyasal muhalefete dönüşmesinin önündeki en büyük engellerden biri kuşkusuz meşru bir çerçevedeki toplumsal hareketlilikten her daim korkan siyasal iktidarın kendisi ve muhalefeti engelleyici ve kısıtlayıcı politikalarıdır. Dolayısıyla mevcut siyasal iktidar, iktidarda kalabildiği sürece meşru çerçeve içerisindeki siyasal muhalefete dönüşme potansiyeline sahip toplumsal muhalefeti meşru çerçeve dışına itme politikaları geliştirmeye devam edecektir. İktidarın bu politikalarını öngörebilen siyasi parti, toplumsal muhalefetin ortak frekanslarını yakalayabilir ve iktidara yürüyebilir.

21.05.2020

Bu makale 13211 kişi tarafından okundu.

Okuyucu Yorumları
ÖNEMLİ UYARI: Bu sayfalarda yayınlanan köşe yazıları/makaleler yazarların kendilerine ait görüşleridir. Köşe yazıları, makale ve yorumlardan Liberal Gazete veya liberalgazete.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Yazı, makale, yorum, herhangi bir içeriğin anayasa ve yasalara aykırı olamayacağı açıktır.
Haber Gönderin

LiberalGazete.com basın özgürlüğünün yaygınlaşması, var olan tüm düşüncelerin siyasi temsilcilerini kamuoyuna taşımayı amaç edinmiştir.

liberalgazete.com'un ticari bir faaliyeti yoktur.

  • bilgi@liberalgazete.com

KÜNYE

Yazar Olmak İstiyorum
Yazar Girişi
Üye Girişi
Üye Ol

E-Bülten Kayıt

Haberlerden anında haberdar olun!


Copyright © 2020 www.liberalgazete.com | Tüm hakları saklıdır.