Güven Çetin
Demokrasi Birlikte Yaşama Sanatıdır.

Demokrasi Birlikte Yaşama Sanatıdır.
Yaklaşık 37 etnik unsurun toplamından oluşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ülke ekonomisinin işleyişinde birlikte çalışabiliyorlar ise, etnik unsura bakmaksızın birlikte veya karşılıklı anlaşmalara imza atabiliyorlarsa, bütün etnik unsurlar birlikte iş süreçlerini yürütebiliyor ve birlikte yaşayabiliyorlar demektir.
Çok kültürlülük bir zenginliktir ve bu zenginliklerin kaynağı bireydir. Birey, doğuştan sahip olduğu hakları sistem engeline takılarak kaybediyorsa, sistemler kollektif kararlar neticesinde kurulan alt sistemlerden oluştuğundan; bireyden doğal haklarını sistem gücü kullarak zorla elinden almak, ülkeyi kültürel zenginlikten kültürel fakirliğe sürüklemektir.
Doğuştan sahip olunan doğal haklar hem evrensel insan hakları sözleşmeleri garantisi altındadır, hem de devletin garantisi altında olduğundan, herhangi bir ihlal durumunda hiçbir parametreye bakmaksızın cezalandırılması elzemdir.
Doğal hakları bir lütufmuşçasına insanlara sunmak veya pazarlama aracı olarak kullanmak hem suçtur, hem de gayri insani bir davranıştır. Doğuştan kazanılan doğal haklardan herhangi bir tanesini bireye sunmak için önce o hakkı bireyden almak gerekir. Zoraki alınmış hakların iadesi bir lütuf değil, yapılmış hatadan ve işlenmiş suçtan geri dönüştür.
Demokrasi, farklı anlayışların biraraya gelerek, sistem içerisinde birlikte veya birbiriyle doğrudan veya dolaylı ilişkiler sonucu yaşamalarını mümkün kılar. Hayatın herhangi bir faaliyetinde negatif faktör olarak etnik kökenin ön plana çıkması bireyin yaşam kalitesini minimize eder.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri bireylerin zenginlikleri ile doğru orantılı olduğundan, özellikle ekonomi alanında; sermayenin renginin olmadığı bir dünya düzeninde, tercih noktasında etnik kökenin bir faktör olarak değerlendirilmesi; öteki olarak ayrıştırılan etnik kökendeki bireyin ekonomik özgürlüğünü elinden almak demektir. Birey kaybettiği ekonomik özgürlüğünü kazanmak üzere farklı arayışlara yöneleceğinden, ayrı düştüğü etnik köken kendisi için çözüm olamayacağından, kendi etnik kökeninden olan bireylerle zorunlu ekonomik ilişkiler kurmak zorunda kalır. Bu da bir ülkede zamana yayılan ayrışma, çatışma ve bölünme demektir.
Ancak ülkemizin daha da demokratikleşmesi adına yürütülen çalışmalara bakınca, özellikle siyasiler “doğal hakları” istismar malzemesi olarak kullanmaktan kaçınmamaktadırlar.
Ülkemizin var olan zenginliğinin korunması ve zenginliklerin kültürel, sosyal ve ekonomi alanlarında dahada verimli kullanılması için başta Anayasa olmak üzere, yasal düzenlemelerin yapılması, kanun karşısında bireylerin eşitliğinin vurgulanması ve eşitlik tanımında etnik unsurlara vurgu yapılmaması acilen yapılması gereken bir düzenlemedir.
Yasal düzenlemeye giderken, demokrasisi gelişmiş ülkeleri dikkate almak, Amerikayı tekrar tekrar keşfetme maliyetinden kurtulmak anlamına gelir. Ülke sınırları içerisinde yaşayan hatta ülkesi ile bağları kopmayan yutdışında bulunan vatandaşların hassasiyetlerini dikkate almak, beklentilerini ölçmek, sivil kuruluşları dinlemek demokrasinin gereklerindendir.
Demokratik zeminde çözüm ararken, hakları elinden alınmış bireylere haklarının iade edilmesi; hakları direkt yada dolaylı gasp edenleri ikna etmek demektir. Bireylerin demokratik zeminde birlikte yaşamaları için birbirlerinin haklarına saygı göstermesi bir zorunluluktur ve bu zorunluluk yasalar ile korunmalıdır.
Gerçek anlamda bir uzlaşıya varmak, sorunları çözmek için siyasilerin birbirleriyle yaptıkları pazarlıkları ve restleşmeleri bir kenara bırakıp, birlikte yaşayacak bireyleri ikna etme yoluna gitmelidirler. Birlikte yaşamak için yapılması gerekenleri anlatmalıdırlar. Çünkü bir tarafta hakları elinden alınmışları tatmin etmek, diğer taraftan hakları gasp edenleri; gasp ettikleri hakları iade etmek üzere ikna edilmeleri gerekir. Siyasilerin arkalarındaki halk desteğini karşı tarafı kötüleme amacıyla kullanması, bu doğrultuda söylemler geliştirmesi çözüm adına samimi değildir, aldatıcı ve gerçek dışı bir yaklaşımdır.
Komşu olan, birlikte aile kuran, iş ortamlarını paylaşan, kısaca hayatın her alanında birlikte yaşayacak, aynı havayı tenefüs edecek bireyler etnik unsurlara takılmadan faaliyetlerini yürütebiliyorlarsa; Türkiye'de Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, ... bütün etnik unsurlar birlikte yaşayabiliyorlar demektir. Ancak; kollektif karar süreçlerinde bireyler etnik unsurlara takılıyorlar ise, siyasiler başta olmak üzere aydınlara çok büyük sorumlulukar düşmektedir.
Çünkü; asıl ikna edilmesi gerekenler birlikte yaşayacak, birbirlerine tahammül edecek olan bireylerdir. Yaşamın her alanında birbirlerine tahammülleri olmayan bireylerin demokrasi anlayışı eksiktir, çözüm söylemleri samimi değildir.
Demokrasi birlikte yaşama sanatıdır ve her birey enaz karşısındakine tahammül edecek kadar bu sanatın sanatçısı olmalıdır...
06/02/2014
Bu makale 14767 kişi tarafından okundu.